Londra Rehberi: Parklar, Teraslar ve Sokak Pazarları
15 Temmuz 2016 2016-07-15 8:51Londra Rehberi: Parklar, Teraslar ve Sokak Pazarları
Londra Rehberi: Parklar, Teraslar ve Sokak Pazarları
Londra seyahatimin özeti: parklar, teraslar ve sokak pazarları. Açık havada vakit geçirmeye bayılan biri olarak daha da mutlu olamazdım.
Her köşe başında bir park olunca ben de merak ettim ‘Yahu bu Londra’da kaç tane park var acaba?’ diye. Londra 1,500 kilometre karelik bir alanda bulunuyor ve insanlar da dahil olmak üzere 13,000 tür canlı 3,000 park, 3 milyon bahçe ve 2 Ulusal Tabiat Rezervi içinde yaşıyor. Londra’nın %47’si parklardan oluşuyor ve %60’i açık alan olarak sınıflandırılıyor. Bu oran İstanbul’da %1,5 öyle düşünün.
Parklarda yoga derslerinden konserlere, arkeoloji söyleşilerinden trapez kurslarına, açık hava siemasından kuş, kelebek gözleme seanslarına kadar birçok farklı etkinlik düzenleniyor. ‘Royal’ yani Kraliçe’ye ait 8 park bulunuyor, parkların listesine ve etkinlik programlarına buradan bakabilirsiniz.
Ben bu seyahatte çoğunlukla doğu Londra’da ikamet ettim. Hipster mahalleleri; Shoreditch ve Hackney tarafları. Buradaki Victoria Park’ta bolca vakit geçirdim, sabah koşuları ve yoga yaparak güne başladım. Haftasonları parkın farklı köşelerinde yoga yapan, katılabileceğiniz gruplar da oluyor. Park içinde koşarken her turda Pavilion Cafe’den gelen bacon kokuları insanın aklını başından alıyor. Rivayete göre sahibi Sri Lanka’ya tatile gidip 16 sene orada kalmış, dönünce de parkın içinde bu ufak ve tatlı kafede Sri Lanka usulü kahvaltılar yapmaya başlamış. Ayrıca tarçınlı bun’ları ve avokadolu yumurtaları da çok çok lezzetli.
Eğer şanslıysanız ve yağmur yağmıyorsa sadece piknik çantanızı kolunuza takıp parkta harika bir gün geçirebilirsiniz. Bunun için yine bu taraflardaki Golder’s Hill Park harika bir seçenek. Park değil sanki şehirden uzak bir çayırdasınız ve Londra’nın harika bir manzarasına bakıyorsunuz. Tam bir romantik komedi filmi sahnesi gibi. Buraya son gün gittik ve hava yağmurluydu, piknik keyfi bir sonraki seyahate kaldı.
Başka bir opsiyon Cumartesi günü Brodway Market’ta kurulan pazara uğrayıp, buradan birşeyler alıp London Fields’da piknik yapmak. Yolun sonunda, parkın hemen girişindeki standda bulunan Butchies’in derin yağda kızartılmış serbest gezen tavuklu burgerleri çok iyi. Bir de Bad Brownie’nin brownieleri.
Buckhingham Palace ve Hyde Park’ı mutlaka göreyim derseniz de Hyde Park’ın hemen yanında Kensington Bahçeleri’ne uğramanızı, birer kadeh prosecco içip ve bahçe içindeki çağdaş sanat galerisi Serpentine Gallery’yi gezmenizi öneririm.
Teras barı ve makanı çok fazla var ama kısıtlı zamanda gittiğim ve en çok hoşuma giden yerleri listeledim. Barlar Hint bayraklı; sabahları yoga yapılıyor, akşamları partileniyor. Genelde 23:00’e kadar açık o yüzden yemekten önce gidilmeli. Bazılarında yemek de var, orada atıştırıp takılmak da güzel oluyor. Temmuz ayında Londra’da güneş 22:00’de batıyor, genelde bulutlu olduğundan da fiziksel olarak battığını pek göremedim. Batıyorsa şayet izleyebileceğiniz güzel noktalar.
Netil 360 Hackney’de bulunan bir çalışma alanı/cafe/galeri ve teras barı. Gündüz de partiler, yoga dersleri, film gösterimleri düzenleniyor. İlk vardığımız gün buraya gittik. Tam Pimm’slerimizi almış terasta yudumlarken kocaman bir gökküşaği çıktı. Hayatımda ilk kez bu kadar net ve tam 180 derece bir gökkuşağı gördüm derken yanında bir tane daha çıktı! Güzel müzik, güzel ortam, yemekten önce veya yemek yerine gidin ve burada bir Pimm’s için mutlaka.
Teras barları arasındaki asıl favorim ise Peckham’daki Frank’s Rooftop Bar. Biraz uzak, hatta baya uzak:) Gitmek için nerede olduğunuza bağlı olarak tube üzeri tren veya otobüs üzeri tren filan yapmanız geriyor. Peckham hem biraz ghetto, hem biraz hipster. Şuan Londra’nın en popüler semtlerinden, yeni Shoreditch olacak deniyor. Bir sokakta hava karanlıkken yürümek istemezken yan sokakta çok cool, tatlı cafe ve restoranlar var.
Frank’s de tam bu sokaklardan birinden dönünce, duvarları pespembe bir binadan çıktığınız, devasa bir alana sahip bir teras barı. Londra’nın silüetini uzaktan görüyorsunuz. Uzun, paylaşılan piknik masaları var içeride, yemekler ve atıştırmalıkları çok lezzetli. Bir sürahi Pimm’s eşliğinde tavuk kanat, hummus ve patlıcan ezmeli pide ve domatesli kızarmış ekmek yedik. Sadece müzik eksik, harika bir takılma, sosyalleşme ve sohbet muhabbet noktası. Hint Bayraklı noktalar listesinde yerini aldı.
Peckham tarafına vakit geçirecekseniz bar öncesi veya sonrası gidebileceğiniz çok güzel restoranlar da var. Franco Manca çok tatlı, enerjik ve hayat dolu biz pizzacı. Çalışanlar Italyan, biz gittiğimizde çoğu müşteri de Italyan’dı. Ekşi maya hamuruna Napoli usulü (yanları biraz kalın, hamuru biraz daha yumuşak ve hafif sulu) pizza yapıyorlar. Fırınları bile Napoli’den gelmiş! Şaraplar organik. Pizzalarının yanında içerisinin atmosferinden, enerjisinden, insanlardan ve çalan rock’n roll müziklerden çok keyif aldım. Diğer ikisi Pedler ve Begging Bowl. Bunlara gidemedim ancak ‘bir sonraki sefer’ listemde. Pedler akdeniz-avrupa mutfağı, deniz ürünleri ve kokteylleri muhteşem görünüyor. Begging Bowl ise Thai.
Eski bir deponun dönüşmesiyle oluşturulan Soho House’lardan biri Shoreditch House. Her Soho House gibi şık, sofistike ve sade bir tasarıma sahip. Kahvaltı için gittik: aydınlık, ferah, cool bir mekan ve manzarası müthiş. Akşam etkinlikleri de güzel oluyormuş. Kendi yaptıkları soğuk-sıkım meyve, sebze, bitki ve çiçek suları çok iyi ve farklı lezzetler. Ben Botanik House Press menüsünden ‘refresh’ içtim: hindistan cevizi suyu, kavun, misket limonu, vanilya ve papatya karışımı. Ayrıca burada yediğim şimdiye kadarki en güzel eggs benedict’ti diyebilirim. Güzel ve stil sahibi bir İngiliz kahvaltısı için uğrayın mutlaka. Kırmızı – Beyaz çizgili havuz minderleri ve şemsiyelere de bayıldım! Bir üye ile gitmeniz lazım ve rezervasyon şart.
Eğer üye bir arkadaşınız yoksa merak etmeyin Shoreditch’de güzel çok mekan var. İngiliz kahvaltısı için Shoreditch’deki üyesiz stil sahibi ikinci adres ise Albion veya terası Boundary. Teras için rezervasyon yaptırmanız gerekiyor, Albion’da oturacaksanız direkt gidebilirsiniz. Kahvaltı sonrası Shoreditch’de bir yürüyüşü ve mağaza ziyaretlerini ihmal etmeyin. Box Park’daki boxların içerisinde çok tatlı tasarım objeler ve kıyfetler satan dükkanlar var. Karaköy’e gelen herşey sanki buradan gelmiş:) Sokak aralarında da güzel dükkanlar bulabilirsiniz. Bir de buradaki krem, koku ve mum mağazalarına bayılıyorum. Aesop en sevdiğim krem ve kişisel bakım markası, dünyanın en güzel kokan kremlerini yapıyorlar bence. El kremimi hep gittiğimde buradan alıyorum. İki katı fiyatına Galata’da 290m2’de de bulabilirsiniz.
Duck & Waffle’ı bir senedir Instagram’dan takip ediyordum ve buradaki yemekleri denemek için gün sayıyordum. Manzarası güzel ancak diğer teraslara göre mekan olarak biraz daha turistik diyebilirim. Ancak hayatımda unutamayacağım sayılı brunchlardandı, yediğimiz herşey muhteşemdi. Tekrar Londra’ya gittiğimde mutlaka yine gideceğim. Yediklerimizi saymam ikna olmanız için yeterli olacaktır. Öncelikle sıcak pita ekmeği ve tereyağ geldi, başlangıç olarak da hurmaya sarılı kızarmış bacon istedik. Tekrar ediyorum: hurmaya sarılı kızarmış bacon!! Vegan olursam şayet birgün, ironik biliyorum ama vazgeçemeyeceğim tek şey bacon:) Sonrasında ise Duck and Waffle: hardallı akçaağaç şurubu ile servis edilen waffle üzerinde kızarmış ördek but ve ördek yumurtası ile Bloody Mary. Ye, gözlerini kapat ve tadını çıkar. Rezervasyon şart ve yer bulmak zor olabiliyor. Önceden ayarlayın.
Son olarak bir gökdelenin 35. katında Londra’yı ayaklarımın altına alıp yoga da yapayım derseniz Sky Garden binasındaki Sky High Yoga’yı deneyebilirsiniz. 10 pounda bu güzel manzaraya karşı esneyip, gerinip, temel hareketlerden oluşan bir dersle güne başlayabilirsiniz. Ancak arka taraftaki kafeyi temizleyip açmaya çalıştıkları için biraz gürültülüydü. Bir de içerisi biraz havaalanını andırıyor, pek sıcak bir mekan değil. Güneşi Londra’nın en yüksek binasında selamlayayım derseniz The Shrad’da 100 pounda yoga ile güne başlayıp, goodie bag’inizi alıp çıkabilirsiniz. İlla gökdelen olsun demezseniz de Netil 360’da da dersler oluyor, bence daha tatlı bir seçenek. Daha fazla teras yoga opsiyonları için buraya bakabilirsiniz.
Daha fazla rooftop seçenekleri için bu listeyi de bir gözden geçirin derim. Queen of Hoxton, Pergola On The Roof ve Bussey ‘bir sonraki sefer’ listesinde.
En sevdiğim vakit geçirme alanlarından sokak pazarları da Londra’da bolca var.
Broadway Market; Hackney’de sokak sanatçıları, vintage kıyafetler ve harika sokak yemekleri ile dolu bir sokak pazarı. Sokağın tam orta yerindeki The Dove’da bir bira molası verip, Butchies’in leziz tavuk burgerlerini denemeniz lazım.
Pazar günleri ise Columbia Road Flower Market çiçek pazarı en sevdiğim pazarlardan biri. Bağıra çağıra çiçek satan adamlar ve inanılmaz güzel çiçekler ile dolu. Bir önceki Londra seyahatimde uçağa binmeden gidip çiçek alıp getirmiştim! O kadar güzel çiçekler. Burada da yol boyunca çok güzel galeriler, tasarım dükkanları, cafe ve tabii ki publar var. Yine Hackney’de.
Borough Market de denemeye değer yemek, şarküteri ve peynir çeşitlerinin bulunduğu gitmeye görmeye değer bir yemek pazarı.
Notting Hill’deki Portobello Road Market ise antika, vintage kıyafetlere bakabileceğiniz bir pazar. Pazar günleri kuruluyor. Gitmeye , görmeye değer. Ben yine dayanamayıp porselen çay ve tabak tanımı, gümüş çaydanlıklar filan alıp taşıdım:)
Notting Hill tarafındaysanız Londra’nın sağlıklı yemek mabedine uğramayı da ihmal etmeyin. Farmacy içinden dışından bitkiler taşan, adından da anlaşılabileceği gibi iyi ve sağlıklı yemeğin ilaçdan daha değerli olduğunu savunan bir cafe-restoran. Meyve-sebze suları, hindistan cevizi sulu limonatası, kahvaltı kaseleri ve tam buğdaylı pancake’ini bayılarak yedim.
Londra’da çok hoşuma giden minik detaylar:
Pubların bir köşesinde bulunan nane, limon, salatalıklı detox suları.
Cafe, restoran ve barların tuvaletlerinde harika kokulu el sabunları ve kremlerinin bulunması.
Kişisel bakım, krem ve koku mağazaları. Favorim: Le Labo, Aesop ve Cowshed.
Binlerce çeşit çay. Favorim: Pukka, Clippers ve Whittard. Özellikle Pukka’nın Rlax çayına sanırım bağımlı oldum.
Mumlar. Flower Market’ın kurulduğu Columbia Road’daki One Four Six‘den aldığım mumu her akşam yakıp koklamaya doyamıyorum. Mis.
Deniz Orbay.