Blog

Dolce Vita: Milano Rehberi

Travel

Dolce Vita: Milano Rehberi

Bundan tam 10 sene önce(!) iki yıla yakın bir süre Milano’da yaşadım; moda eğitimi aldım, ‘Dolve Vita’ masterı yaptım ve hayatımın en güzel zamanları diyebileceğim günler geçirdim. Bence bu dünyada en güzel dili konuşan ve en güzel yaşayan, daha doğrusu bu hayatın nasıl yaşanması gerektiğini bilen insanlar Italyan’lar.

IMG_9500.jpg

Italyan olmak hayatın her anından keyif almak, güzel yemek yemek, yanında güzel şarap içmek, kurulan uzun masalar ve hoş sohbetlerle geçen muazzam sofralarda vakit geçirmek, hayatı doğal akışı içinde yaşamak ve olabileceği en güzel şekilde yaşamak demek.

Bugün olduğum insan olmamda bu yılların kesinlikle çok etkisi var! Şanslıyım ki İstanbul’a dönüp çalışmaya başladığımdan beri hep bir şekilde Italyanlar ile çalıştım ve bu on sene içerisinde de sayısız seyahatim oldu Italya’ya. Türkiye kadar gezdiğim, gördüğüm bir ülkedir. Her seferinde de tekrar tekrar hayran kalıyorum. Sürekli herkesin Italyanca konuşuyor olması bile benim yüzümde güller açmasına yetiyor.

Bu aralar yakın iki arkadaşım Italya’ya taşındı-taşınıyor. Bu da beni bir süredir uzak kaldığım Italya’ya tekrar götürdü. Şöyle bir geriye döndüm ve Milano’dan aklımda kalanları derledim.

İlki Aperativo: akşamları 19:00 – 21:00 arası, iş çıkışı birşeyler içmek ve atıştırmak için gidilen etkinlik. ‘Atıştırma saati’ diyebiliriz.

Her barın ‘Aperativo’su oluyor. İçki söylediğiniz vakit büfeden istediğini kadar yiyebiliyorsunuz. Bazı yerlerde sadece cips, foccaccia, mozzarella ve kuruyemiş gibi minik bir büfe varken bazılarında ciddi ziyafet olabiliyor. Güzel kokteyli ve Aperativo’su olan bir bara giderseniz akşam yemeği için yeriniz kalmıyor zaten. 10 sene önce ülkemizde kokteyl barlar, mixology yapan barmenler vs. pek de olmadığından hergün 10 Euro’ya harika bir mojito, daiquiri içmek benim için muhteşem birşeydi. Kokteyller ve Aperativo’lar sağolsun ilk altı ayda altı kilo almıştım:)

Aperativo için en çok gittiğim adreslerden biri Parco Sempione’nin sonundaki meydanda bulunan Living’di. Büfesi iyi, kokteyller güzel, parka bakan kaldırımında güzel insanlarla, elinizde kokteyliniz cool bir şekilde takılabilirsiniz. Milano’nun Lucca’sı Radetzky’de sevdiğim diğer bir Aperativo barı. Yemekleri genel olarak güzel olmakla beraber Aperativo saatinde harika bir büfesi yok ama her zaman sokağı tamamen kaplayan güzel bir kalabalığa sahip. Brunch, öğle yemeği ve Aperativo için Corso Como’da güzel ve klasik bir yerdir. Moda dünyasının kalbinin attığı Brera’daki Fashion Café de cool insanların olduğu bir mekan. Aperativo için iyi bir seçenek, öğle yemeğinde de salata ve sebze büfesinin zengin olması sebebi ile sevdiğim yerlerdendir. Straf Otel’in de barı ise Duomo’nun dibinde bir ara sokakta ufak, şık ve samimi bir yer. Bir de Aperativo’nun vazgeçilmez kokteyli Spritz var: Aperol, Prosecco, S.Pellegrino ve Portakal’dan oluşan kokteyl. Acı kokteyl severseniz ferahlatıcı ve lezzetli.

drink-spritz-venice

Sonra tabii ki yemekler geliyor! İtalya’da üç türde restoran bulunuyor: Osteria, Ristorante ve Trattoria.

Osteria eskiden yolcuların hem konakladığı, hem de yemek yediği yerlermiş, han yani. Artık konaklama yapılmıyor buralarda, sade bir yemek yiyebileceğiniz, menüsü günlük değişen, taze ve iyi yemek sunan yerler. Ristorante full servis restoranlar, yani sizi karşılayan servis elemanları, somelyesi olan şık ve sofistike yerler. Fiyatlar daha pahalı ancak bu daha iyi olduğu anlamına gelmiyor, hatta çoğu zaman tam tersi oluyor da diyebiliriz. Trattoria’lar ise ile genellikle bir aile tarafından işletilen, lokal ve yöresel yemekler servis eden yerler. Trattoria Osteria’dan biraz daha şık, Ristorante’den biraz daha salaş. Ben en Osteria ve Trattoria’ları tercih ederim genelde.

En sevdiğim iki Osteria hemen oturduğum sokakta (Via Muratori) bulunan Casa Tua ve Giulio Pane e Ojo ‘Osteria Romana’ydı. İkisinin de sahibi aynı, evimde 5dk yürüme mesafesindeydi. Rezervasyon yapmadan gidebilirsiniz, beklerken size şarap ikram ediyorlar. Birini bekletecekseniz bence şarap vermeniz şart! İkisinin de çok samimi, sıcak bir atmosferi var ve inanılmaz lezzetli yemek yapıyorlar. Sıranız gelince ‘house wine’ınızı söyleyip ortaya paylaşımlık sipariş verebilirsiniz. Primi Piattiler’den; Spagetti Cacio e Pepe (Tuz-biberli spagetti), Testaroli Al Pesto Con Pistacchi (Antep fıstıklı pesto soslu) unutamadığım lezzetlerden. Trattoria Toscana hava güzelken, bahar ve yaz aylarında gitmeyi çok sevdiğim yerlerden biriydi. İçeriye girdiğinizde geniş bir avlu sizi karşılıyor, yemek sonrasında da kokteyliniz eşliğinde gece 1-2’ye kadar buranın barında/avlusunda takılabiliyorsunuz. Burada hep ‘Cotoletta alla Milanese’ yiyordum diye aklımda kalmış, et Schnitzel’in Milano versiyonu:) Rezervasyon yaptırırsanız iyi olur. Cantina della Vetra Porta Ticinese’nin hemen girişinde, geniş camların ardında sıcak, samimi bir restoran. Menüsü yukarıdaki diğer seçeneklere göre biraz daha faklı; ana yemeklerde ‘Tatlı Elma Dolgulu Ördek Bacağı’, ‘Tütsülenmiş Kılıç Balığı Carpaccio’ gibi farklı ve sofistike lezzetler var. Al Pont de Ferr de yine Ticinese tarafında. Osteria olarak tanımlamışlar kedilerini ama aslında 60-70 Euro’ya enteresan bir tadım menüsü deneyimleyebileceğiniz bir Ristorante. Unutulmaz gastronomik bir deneyim ve şık bir akşam geçirmek isterseniz de iki Michelin yıldızlı şef Carlo Cracco’nun restoranını deneyebilirsiniz.

54340695a1742f2bf59bc0f2.jpg

Ristorante, Osteria ve Trattoria’lar dışında bir yerde yemek isterseniz Pizzeria’lar diğer bir seçenek. Pizzeria her köşe başında bulunuyor ve %90’ı güzel. Pizzeria Piccola Ischia Fiori di Zucca con Ricotta’yı (içi ricotta peynirli kızartılmış kabak çiçeği) keşfettiğim yer olduğundan ve evime yakınlığından dolayı aklıma kazınmış.

piccola-ischia-milano-004

Enoteca (şarap barı); yemek öncesi veya günün herhangi bir saati gidip güzel bir kadeh şarap içebileceğiniz, yanında peynir-şarküteri gibi ufak atıştırmalıklar yiyebileceğiniz ve dilerseniz beğendiğiniz şarabı şişe olarak eve götürebileceğiniz ufak barlar.

Brera’da Fashion Café’nin karşısındaki N’ombra De Vin ve Porta Romadan’daki Enoteca il Cavallante güzeldir.

maxresdefault.jpg

Ve tabii ki bir de Gelateria ve Creperie’ler var!!

Her köşe başında yaz-kış demeden dolup taşan, önünde kuyruklar olan ‘Gelateria’lar göreceksiniz. Emin olun en iyilerini bulmak için çok yer denedim. Önünde her zaman sıra olan Chocolat Milano’nun dondurmasından yemek için sıra beklemeye değer. La Gelateria Della Musica, Cioccolat Italiani, La Bottega Del Gelato ve Il Massimo Del Gelato sizi uçurur. Gelateria Le Colonne’nin kapısından yayılan krep kokularına da hiçbir zaman karşı koyamadım. Her zaman seçimim chocolato fondete, simsiyah çikolatalı olan. Bir de Brera’da Caffe Vecchia Brera bulunuyor.

chocolatmilano

nadia_charif_gelateria-della-musica_mg_0358

gelati-crepes-le-colonne-milan-by-matteo-banchi

Yeme-içme lokasyonları dışında Milano’da bulunmayı sevdiğim, bana varolduğum yeri ve zamanı şaşırtan binalar ve müzeler var.

İlki Triennale: Parco Sempione içerisinde bulunan tasarım ve modern sanat müzesi. Çağdaş Italyan tasarımı, şehir planlaması, mimari, müzik ve medya sanatları ile ilgili sergi ve etkinlikler düzenleniyor. Her zaman gitmeye, vakit ayırmaya değer birşeyler olur. Ayrıca içerisinde kitap mağazası ve her koltuğun birbirinden farklı ve satılık olduğu kafesi de vakit geçirmeye değer.

unopiu-in-wonderland-by-ferruccio-laviani-at-triennale-di-milano-photo-by-nick-hughes-for-yellowtrace-01

foto-marco-introini-senza-pericolo-triennale-di-milano

Bir diğeri Corso Como Dieci: dünyanın sayılı konsept mağazalarından. Burayı da bir müze gibi gezebilirsiniz, galerisinde sergiler de düzenleniyor:) Yine bakmaya doyamayacağınız kitaplardan oluşan bir kitap dükkanı ve içerisinde bahçede yer alan keyifli café-restoranı bulunuyor.

avenuel_book_004

01_sergio-rossi-dinner

Belki klişe olacak ama Duomo. Duomo, Italya’da her şehirde bulunuyor, ana kilise demek. Duomo di Milano Italya’nın en büyük, dünyanın beşinci büyük katedrali. Gotik mimarisi ve büyüklüğü bana çok ihtişamlı geliyor ve yanında kendimi ufacık hissediyorum. Duomo’nun hemen yanındaki çok katlı mağaza La Rinascente’nin en üst katında bulunan yemek alanındaki ıstakoz veya sushi barı arasında seçimizini yapıp, Prosecco’nuzu bu görkemli manzaraya karşı yudumlayabilirsiniz. Başka bir içinde bulunmaya doyamadığım yapı ise Teatro alla Scala; dünyanın en çok bilinen opera binalarından birinde bir gösteri izlemek de unutulmaz bir anıydı benim için.

34620810-aerial-view-of-milan-from-duomo-roof-terrace-with-vittorio-emanuele-gallery-italy-stock-photo

Dünyanın en ünlü resimlerinden ‘Son Akşam Yemeği’de Milano’daki Santa Maria Della Grazie Kilisesi’nin duvarında bulunuyor. Oda sıcaklığının bozulamaması ve resimin zarar görmemesi için içeri 15 dakikada bir maksimum 25 kişi alıyorlar, bu nedenle önceden bilet almak iyi olur.

Temmuz ayı hariç her ayın son Pazar’ı Navigli Nehri boyunca kurulan antika pazarı ise gittiklerimin en iyisiydi, denk gelirseniz kaçırmayın. Oradan aldığım el boyaması, dördü birbirinden farklı tabaklarım hala en çok severek kullandığım tabaklar.

mauerpark-flohmarkt-victoria-calligo

Keyif deyince aklıma gelen ilk yer Italya ve her ne kadar Milano çoğunluğun favori şehri olmasa veya sadece alışveriş şehri olarak anılsa da benim için güzel anılarla dolu harika bir yer.

“You may have the universe, if I may have Italy!” demiş Guiseppe Verdi; Evren sizin olsun, Italya bana kalsın.

Ciao ragazzi!

Deniz Orbay.

Yorumlar (2)

  1. “her ne kadar Milano çoğunluğun favori şehri olmasa” cümlesine istinaden :
    It’s not the places, it’s the people =)

  2. […] en iyi Aperitivo Bar’ları yazmıştım. Bunlara ek bir de tabii ki Duomo’nun yan tarafında bulunan ‘Terazza Aperol’ ü de mükemmel […]

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir