İhtişamlı sarayları, kalabalığı ve karmaşayı gizleyen labirent sokakları, kanallarda sessizce süzülen gondolları ile kendinizi bir masalın içinde gibi hissedeceğiniz Venedik tam anlamıyla sihirli bir yer.

Venedik’te yapabileceğiniz en büyük hata turist olmak, San Marco meydanı ve turist kalabalığının olduğu sokaklarda dolanarak bir günde ‘Venedik’i görmek’ bence Venedik’e yapılabilecek en büyük haksızlık.

Kuzey İtalya Veneto bölgesinin başkenti Venedik, Adriyatik Denizi’nde 100’den fazla küçük ada üzerine kurulu bir şehir. Başlangıçta Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası, 7. yüzyılda bağımsızlığını ilan ediyor ve Orta Çağın ortalarında büyük bir deniz filosu kurarak Akdeniz ülkeleriyle yaptığı ticaret sonucu zengin bir ülke haline geliyor. Zamanında Avrupa’nın en büyük partilerinin düzenlendiği, Venedik Karnavalı‘nın bir festival kıvamında 6 ay kadar sürdüğü, ihtişamlı bir hayatın yaşandığı Venedik Rönesans ve Gotik yapıda saraylar ile kaplı. Bugün Venedik’e gittiğinizde İstanbul ile olan bağlantısını ve o günlerdeki ihtişamını hayal etmek çok keyifli.

Bu ihtişamlı hayatı birkaç günlüğüne tam anlamıyla yaşamak isterseniz kiralayabileceğiniz saray kıvamında evlere ve villalara mutlaka göz atın.

Uçuk fiyatlı olanları da var, eğer kalabalıksanız makul fiyatlara kiralayabileceğiniz yerler de; Palazzo Loredan Dell’Ambasciatore, Ca delle Vele, Palazzo Alvera. Views On Venice ve Via Villas’a mutlaka bir göz atın. Daha fazlası için ve baştan çıkmak için burayı tıklayın.

Venedik tarihinin bir parçası olmak ve San Marco Meydanı’nın güzelliğine doymak isterseniz Caffe Florian’da kendinize güzel bir masa seçin.

Yüksek fiyatları ve turist tuzağı olmaları nedeniyle, Venedikliler Piazza San Marco’daki kafelerden kaçınsalar da Caffe Florian Venedik tarihinde farklı bir rol oynuyor. 1720’de kurulan Caffe Florian sadece İtalya’nın ilk kafesi değil aynı zamanda neo-Barok dekoru ve çekici, 19. yüzyıldan kalma duvar panelleri ile tartışmasız en güzeli.

Açılışından bu yana müşterileri arasında Wagner, Goethe, Goldoni, Lord Byron, Marcel Proust ve Charles Dickens gibi dünyanın en ünlü yazarları, filozofları, siyaset adamları, aktör ve aktrisleri yer alıyor. Ayrıca, sonradan Venedik Bienali’ne dönüşen uluslararası sanat sergisinin doğduğu yer. Kahve, içecek ve aperitifler oldukça iyi. Benim favorim tramezzino denilen yumuşak ekmeğe yapılan üçgen sandwichleri.

Rialto Köprüsü, Büyük Kanal’da inşa edilen ilk köprü. Köprüden Büyük Kanal’ın sağ kıyısına geçtiğinizde ise karşınıza taze deniz mahsülleri ile dolu tezgahlar, insan kalabalığı, sebze-meyve taşıyan tekneler ile şehrin en canlı, hayat dolu ve iştah açıcı bölgesi karşınıza çıkıyor.

geçmişte şehrin ana pazar alanı olan Rialto Pazarı – Erberia (sebze pazarı) ve Pescheria (balık pazarı) – bugün hala yerlilerin ve restoran şeflerinin alışveriş yaptığı yerel pazar olarak faaliyet gösteriyor. Pazar günleri dışında her gün açık.

Venedik tarzı minik barlara ‘Bacaro’ deniyor ve ‘cicchetto’ adı verilen küçük tabaklar servis ediliyor.

Büfeden birbirinde lezzetli ve taze cicchetti’lerinizi seçiyorsunuz ve seçtiğiniz kadarını ödüyorsunuz; Italyan tarzı ‘tapas’. Rialto Pazarı’nın bulunduğu bölge San Polo & Santa Croce en iyi ve taze cichetti’leri yiyebileceğiniz bacaro’larla dolu.

Cantina Do Spade ise yaklaşık 600 yıllık bir bacaro ve Venedik’in romantik cazibesinin ayrılmaz bir parçası. Rivayete göre ünlü çapkın Casanova’nın Rialto Köprüsü’nde sevgilileri ile buluşup ve onları buraya yemeğe getirirmiş. Restoran, tarihi yapısını koruyamamış, büyümeye ve değişmeye devam etmiş ancak zengin şarap kavı ile leziz ve son derece taze cicchetti’leri ile bugün hala büyük bir üne sahiptir. Sizi götürecek bir Casanova bulamasanız da samimi ortam ve harika yemek için mutlaka uğramanız gereken adreslerden.

Pazar’ın hemen etrafında yer alan All’Arco ve Al Merca ufak iki Bacari ve en iyilerinden. Cam büfenin arkasında dizili iştah açıcı tabaklardan seçiminizi yapın. Ricotto dolgulu kabak çiçeği kızartması, küçük kalamarlar, deniz mahsüllü herşey ve Panini’leri muhteşem.

Güneş batarken Prosecco veya Bellini içmek için Venedik’in kült adresleri: Harry’s Bar ve Cipriani.

Harry’s Bar şeftali suyu ve Prosecco karışımı olan Bellini kokteylinin yaratıcısı ve Orson Welles, Charlie Chaplin ve Ernest Hemingway gibi isimlere servis yapmış, 20. yüzyılın en ünlü barlarından biri olarak biliniyor. Cipriani Otel’e gitmek için ise San Marco Meydanı’ndan teknesine binerek ana adanın karşısındaki Giudecca adasına geçmeniz gerekiyor. Cipriani Otel tartışmasız bugüne kadar gördüğüm en güzel oteller arasında, sürreal bir bahçe içerisinde yer alıyor. Havuzun kenarında yer alan Gabbiano Bar kokteyliniz eşliğinde güneşin batışını izleyebileceğiniz eşsiz yerler arasında.

Akşam yemeğinde taze deniz mahsülleri eşliğinde sefanıza devam etmek isterseniz Alla Madonna taptaze deniz mahsüllü seçenekler sunan, rahat ve canlı 50 yıllık bir trattoria. Deniz ürünleri dışında birşeyler yemek isterseniz de Al Gondolieri; Guggenheim Müzesi’nin hemen arkasında, sade, şık ve yaratıcı.

Alla Madonna’da taze deniz mahsülleri ve balıklar arasından seçim yapmak gerçekten zor. Karışık deniz mahsülleri tabağı, mürekkep balıklı spaghetti ve spaghetti vognole (midyeli) çok iyi seçimlerden. Tatlı olarak dondurma yemiştim: vanilyalı dondurma çilek parçaları ve yanında Grand Marnier (Portakal likörlü konyak) ile servis ediliyor. Konyağı dondurmanızın üzerine döküp yiyor ve son vuruş ile kendinizden geçiyorsunuz.

Ai Gondolieri ultra-geleneksel dekor ve servisini gizleyen yaratıcı bir menü sunuyor. Kuzeydoğu İtalya mutfağı; menüsü Venedik için alışılmadık bir şekilde balık içermiyor. Denenmesi gerekenler; yaban mersinili ılık geyik eti salatası, Montasio peyniri sosunda enginarları panzerotti ve yabani rezene ile armut soslu domuz filetosu yer alıyor.

Gece hayatına gelince; zamanında parti hayatının kalbi olan Venedik ününü sürdürememiş ne yazık ki. Venedik sokakları bir saatten sonra boşalıyor, gece hayatı yok denecek kadar az. Buna rağmen Aperativo için veya yemekten sonra gidebileceğiniz çatı katı ve kokteyl barlar bulunuyor.

The Tourist filminde yer alan ünlü Hotel Danieli’nin en üst katında yer alan Terrazza Danieli nefes kesici bir Venedik manzarasına sahip. Skyline Bar ise Giudecca adasında yer alan Hotel Hilton Molino Stucky’nin en üst katında yer alıyor.

Yemekten sonra sıradışı bir kokteyl içmek isterseniz Cocktail Lab ve Il Mercante Venezia güzel bir ortam, gurme, artisanal ve lezzetli kokteyl seçenekleri sunuyor.

Osteria de Filo ise bir bardak şarap eşliğinde uygun fiyatlarda yemek yiyebileceğiniz, lokaller arasında popüler bir bacaro. Çarşamba akşamları canlı müzik var, genç Venedikliler ve öğrencilerin tercih ettiği geç vakite kadar açık nadir barlardan.

Venedik kesinlikle bir günde görülmemeli bence, tüm ihtişamı ile gerçek bir Venedik’li gibi yaşanmalı.

Deniz Orbay.