Blog

Chicago Rehberi: Amerika’daki En İyi Şehir

Travel

Chicago Rehberi: Amerika’daki En İyi Şehir

Stil sahibi gökdelenleri, insana taşı, metali sevdiren mimarisi, şehrin ortasında var olduğuna inanamadığınız parkları, sizi zamanda yolculuğa çıkaran caz, blues, ‘speak easy’ barları ve gastronomik orgazm yaşatan restoranları ile Chicago ‘yaşamak istediğim şehirler’ listesinde üst sıralara yerleşti.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Hiçbir zaman New York sever olmadım, Los Angeles’a gittiğimde ‘Yanlış yerde doğmuşum’ dedim ancak Chicago’yu görünce tüm düşüncelerim değişti. Chicago New York (8.1 milyon) ve Los Angeles’dan (3.7 milyon) sonra 2.7 milyon ile Amerika’nın en kalabalık 3. şehri ve söylemeliyim ki 3’ünün içerisindeki en güzeli.

Öncelikle Chicago’nun mimarisine gerçekten  hayran kaldım. Bina ve şehir seven bir insan değilim; ne kadar doğa, o kadar iyi, ancak Chicago’nun gökdelenleri ve binaları insanı kendine gerçekten hayran bırakıyor. Amacı tasarımın neden önemli olduğunu insanlara anlatmak olan Chicago Mimarlık Vakfı’nın (Chicago Architecture Foundation) düzenlediği turlara katılmanızı öneririm. Sitelerine bakmak bile ilham almanıza yetiyor.

chicago-architecture-foundation-river-cruise-chica-3

Bu kadar binaya rağmen şehir sınırları içerisinde 570 adet park bulunuyor.

Bunların en meşhuru ve benim de favorim Millennium Park. Birçok tasarımcı, mimar ve heykeltıraşın bir araya gelerek interaktif sanat eserleri ile donattığı, 20. yüzyılı kutlamak amacı ile tasarlanmış parkın içerisindeki en ihtişamlı şey Chicago’nun da sembolü haline gelen, fasülye şekline benzediği için Bean olarak anılan Anish Kapoor’unThe Cloud Gate’ heykeli. Grant Park Müzik Festivali dahil birçok ücretsiz konser ve şovlara ev sahipliği yapan Frank Gehry’nin tasarladığı performans sahnesi Jay Pritzker Pavilion da ayrı bir şaheser. Her ne kadar video art sevmesem de interaktif bir video heykeli ve fıskiye Crown Fountain de ihtişamlı ve eğlenceli bir eser.

P5187626.jpg

LI-sculp-0060a.jpg

Pavilion’un tasarımcısı Gehry’nin tasarladığı BP Bridge’den geçerek Pier’e doğru yürürken göl kenarında, içerisinde tırmanma duvarı, yaşlara göre ayrılmış çocuk oyun alanları ve büyülü orman(!) bulunan Maggie Daley Park’ı görünce ‘keşke çocukken gelmiş olsaydım bu parka’ diyebilirsiniz. Beni hayrete düşüren bir diğer park da içerisinde 365 gün açık ve ücretsiz hayvanat bahçesi bulunan Lincoln Park’tı. Şehrin içerisinde gezerken karşınıza gorillerin çıkmasını beklemiyorsunuz 🙂

chi-maggie11park-ct0024825552-20141211.jpg

AdelorSculptureTouched1200.jpg

Chicago yangınından sonra çok amaçlı eğlence parkuru ve parka dönüştürülen terk edilmiş demiryolu hattı 606 da canlı bir sanat eseri ve muhteşem yeni nesil bir yeşil alan. Burada yürüyüş veya bisiklet turu yaptıktan sonra bölgeyi keşfetmek isterseniz Logan Square Farmers Market’ı gezip sonrasında Parson’s Chicken & Fish’de açıkhavada kızarmış tavuk ve bira keyfi yaparak pin pon oynayabilir veya Rhyme or Reason’da muhteşem bir kahvaltı yapabilirsiniz. Logan Square Farmers Market, her Pazar Mart – Kasım ayları arasında Milwaukee ve Whipple arasındaki Logan Bulvarı boyunca 60 yerel çiftlik ve gıda tedarikçisi ile beraber açıkhavada kuruluyor. Mahallenin sanatçıları 10:00 – 15:00 arası alanda müzik yapıyor ve Tula Yoga 10: 00 –  11: 00 saatleri arasında ziyaretçilere ücretsiz olarak olarak yoga dersi sunuyor. Harika bir Pazar programı!

13339577_760114384130203_6970834658714111646_n-679x350

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Parson’s Chicago’daki favori mekanım oldu, hipster bir mekan olmanın kitabını yazar. İçeriye girince nerenin fotoğrafını çekeceğimi şaşırdım 🙂 İç kısmı ufak, çok tatlı bir barı ve paylaşımlık masaları bulunuyor. Dışarıda ise piknik masaları, başka tatlı bir barı ve pinpon masası var! Biranızı alıp sıranızı bekliyor ve keyif yapıyorsunuz. Kızarmış tavuklu sandwich, waffle ve kokteylleri muhteşem. Harika bir Pazar öğleden sonra ‘chill out’ noktası.

P5217936.jpg

P5217942.jpg

Rhyme or Reason ise hem brunch hem öğle yemeği için harika bir seçenek. Wicker Park’ta Damen ve Division arasındaki köşede yer alan bir yeni nesil restoran, bar ve müzik mekanı. RoR Burger, Kızarmış Tavuk ve Doughnuts Tabağı, Edamame Toast, tüm tatlı ve kokteylleri ağız sulandırıcı derecede güzel. Cuma, Cumartesi ve Pazar akşamları da canlı müzik oluyor.

Neredeyse her gün akşam yemeği için Fulton Market tarafındaydık, iyi yemek yemek istiyorsanız adres burası.

publican-to-ohare-airport
The Publican

Chicago iyi yemek deneyimi anlamında da benim kalbimi fethetti. Favorim The Publican. Basit çiftlik mutfağından esinlenen, istiridye, domuz eti ve çeşitli biralardan oluşan eklektik menüsü ile Avrupa bira salonunu hatırlatan basit ve sade bir mekan. Tüm başlangıçları taze ve lezzetli, köy usulü kuzu pirzola ve çiftlik tavuğu denemeniz gerekenlerden. Rezervasyon şart ve oldukça dolu. Gerçekten ‘çok iyi’ bir hamburger yemek isterseniz gitmeniz gereken yer; Au Cheval. Araştırmalarım sırasında bu bölgede bulduğum ilk restoran ve bu fotoğrafı gördüğüm günden beri burada gidip bu hamburgeri yemenin hayalini kurdum.

21-au-cheval-cheeseburger.w1200.h630

Ağzınızın suyunun aktığını görebiliyorum. Ancak çok kolay olmadı  bu burgeri yemek. Gidiş saatinize göre 1,5 – 3 saat bekleme sırasından sonra ancak oturabiliyorsunuz. Kendilerini ‘Yumurtaya karşı özel bir tutkusu olan Amerikan tarzı restoran’ olarak tanımlıyorlar. Los Angeles Downtown’daki Egg Slut’dan sonra ‘yumurta yenecek yerler’ listemde ikinci sırada. Single Cheeseburger (tabii ki bacon’lı) ve kızarmış patates yiyerek klasikleri denedik. Tek kelime ile ‘muhteşem’di. Ve o bacon… kalın, dışı çıtır, içi yumuşaklardan… Brunch menüsü de harika görünüyor.

Pequod’s Pizza Chicago tarzı pizza yiyebileceğiniz ancak yine üç saatlik bir bekleme sırasını göze almanız gereken rahat, tuğla duvarlı bir pizza pubı. Bu bekleme anını değer kılan pizza kenarlarının peynirle kaplanıp karamelize edilerek baştan çıkarıcı bir lezzete sahip olması. Eğer rezervasyon, bekleme sırası uğraşmak istemiyorsanız Green Street Smoked Meats harika bir seçenek. Texas tarzı barbekü, ev tipi yan yemekler ve biradan oluşan menüsü ile ahşap ağırlıklı, hangarı andıran festival havasında rahat ve canlı bir yer.

The Allis SoHo House‘un birinci katında halka açık olan üç restorandan biri. Tüm SoHo House’lar gibi ferah, canlı, hoş ve cool bir atmosfere sahip. Barında Bourbon, şeftali likörü ve köpüklü şaraptan oluşan Just Peachy kokteylini yudumlamanızı öneririm. İyi bir brunch veya içkiniz eşliğinde paylaşımlık atıştımalıklar ile güzel bir atmosferde akşamınızı geçirmek isterseniz harika bir seçenek.

unnamed

P5187732.jpg

İlk katında bulunan Chicken and Farm Shop’da kızarmış tavuklu burger ve waffle üzerinde gelen kızarmış tavuk but ölmeden önce denenmesi gereken tabaklar arasında.

SohoHouse_ChixShop_112415_165

The Aviary’den Kokteyl ve Bar Trendleri yazımda bahsetmiştim. The Aviary’de kokteyllere, servis ve detaylara beş yıldızlı bir restoran kadar önem veriliyor, barmenler şef olarak eğitiliyor ve sadece taze malzemeler kullanılıyor. Kokteyl içmeyi bir deneyim olarak yaşamak ve yaratıcı, benzersiz sunumlar görmek isterseniz mutlaka uğrayın. Önceden yerinizi ayırtmanız şart. Sadece kokteyllerini tadabilir veya kokteyl ile yemek eşleştirme tadımlarını deneyebilirsiniz.

Bekleme sırası olmadan Chicago tarzı ‘Deep Dish’ pizza yiyebileceğiniz diğer iki önerim Lou Malnati ve Giordano’s. İkisi de zincir, birçok lokasyonda şubelerini bulmanız mümkün. Pizzanın hamuru derin, malzemesi özellikle peyniri bol ve gerçekten çok lezzetli. Pişmesi 40 dakika sürüyor.

P5227987

destination-chicago-lou-malnatis-vs-giordanos-tale-two-chicago-pizza-institutions_hero

Chicagoda yemek yemeye değer restoranlar için bu listeye de bakmanızı, bir kenara saklamanızı öneririm.

Şehrin muhteşem gökdelenlerine tepeden bakarak güneşi batırmak için tabii ki harika teras seçenekleri var.

wide_lrg_chi-athletic-association-eric-allix-rogers-01

En iyi seçenek Chicago Athletic Association Hotel’in çatı katındaki Millennium Park, Sanat Enstitüsü, Michigan Gölü ve panoramik manzaralı açık hava terası Cindy’s Rooftop Bar. Burası brunch, akşam yemeği ver özellikle de bir günbatımı kokteyli için mutlaka uğramanız gereken bir yer. Kamouchalı kokteylleri olması kalbimi ayrıca fethetti. Hotel Lincoln‘ın üzerinde bulunan yine oldukça popüler bir teras barı J Parker da Chicago’nun en muhteşem manzaralarından birini sunuyor. Bir de tabii ki eski Sears Kulesi‘nin 103. katında, tabanı dahil  her tarafı cam kaplı gözlem kutularından dört eyalete kadar manzara izleyebileceğiniz Skydeck bulunuyor.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

P5207894.jpg

Her ne kadar Chicago, cazın doğum yeri olmasa da dünyanın caz başkentlerinden biri.

Genelde seyahatlerimizde yeme-içme tarafı bende, müzik ve gece hayatı tarafı müzisyen kardeşimdedir. İyi müzik dinleyeceğimiz bir yer her zaman bulur. Chicago’daki kült caz klübü Green Mill Jazz bugüne kadar gördüğüm en şık ve güzel caz kulübüydü. Caz kulübü deyince hep gözümün önüne müziğin coşkulu ve yüksek sesle çaldığı, piyonunun etrafında dans eden ve kahkahalar atan insanlarla dolu Jack Kourac’in On The Road kitabından sahneler geliyor. Her ne kadar Green Mill öyle olmasa da, yani müzik başladığında susmanız ve dikkatle dinlemeniz gerekse de 1920’lerde Al Capone ve diğer gangsterler burada takıldığı günlerde bekli de öyleydi. Genellikle çok kalabalık olduğu için şık localarına oturmak isterseniz erken gitmeniz gerekiyor. 1968’de kurulan Kingston Mines Blues Center Chicago’nun en büyük ve eski blues kulübü. Motto’su: Hear Blues – Drink Booze – Talk Loud – You’re Among Friends! (Blues Dinle – İçki İç – Yüksek Sesle Konuş – Arkadaşlar Arasındasın!)

Kokteyl barların yükselişi ile Amerika’daki içki yasağı döneminde ortaya çıkan ‘speak easy’ gizli barlar geri döndü. Onları bulmak için bir arka sokağa girmeniz veya işaretli bir kapıyı bulunmanız gerekebilir ancak bu zahmete değer.

IMG_5381

The Violet Hour Wicker Park’ın kalbinde zanaatkar kokteyller servis eden, kokteyl listesi mevsimsel olarak değişen sofistike ve stil sahibi bir speak-easy barı. Gilt Bar ve canlı performanslar izleyebileceğiniz Bordel görülmeye değer iki seçenek.

Restoran ve kokteyl bar keşifleri kadar koşu parkurlarını, yoga stüdyolarını ve yeni ders programlarını keşfetmek de en hoşuma giden şeylerden biri. Hamburgerler, kızarmış tavuklar ve bira eşliğindeki gün batımlarının sabahında spor yaparak güne başlıyor, yoga stüdyolarını keşfe çıkıyor ve güne açai bowl, smoothie veya chia pudding ile başlıyorum.

Uzun seyahatlerde yeme içme konusunda esnek davransam ve mümkün olduğunca fazla şey tatmaya çalışsam da spor düzenimi mümkün olduğunca aksatmıyorum. Hem yeni bir ülkenin, şehrin spor salonlarını görmek, yeni spor derslerini, yoga stüdyolarını denemek hoşuma gidiyor, hem de şehri koşarak keşfetmek daha yerel hissetmemi sağlıyor ve büyük keyif veriyor. Bu seyahatimdeki en güzel keşfim Barry’s Bootcamp’ti.

31ce11a8de9ceb1875e0602c6c7ebdd0.png

barrys-bootcamp-class

Chicago’da iki şubeleri var, haftanın her günü farkı bir bölgeye yönelik, yarı ağırlık, yarı kardiyodan oluşan bir ders var. Yani; Pazartesi kol&karın, Salı kalça&bacak gibi… 60 dakikalık ders boyunca 6-8 dakika interval koşu, 6-8 dakika ağırlık yaparak toplamda 25 dk interval koşu, 25 dk kuvvet çalışmış olarak dersi tamamlıyorsunuz. Çıkışta ise yakışıklı barmenlerin inanılmaz lezzetli superfood smoothieler hazırladığı bir Fuel Bar sizi bekliyor. Açai, muz, yaban mersini, badem ezmesi, maca, tarçın, glutamine, keten tohumu, vegan vanilya proteini, hindistan cevizi suyu, üzerinde kenevir tohumu, polen ve kakao parçacıkları ile servis edilen bir smoothie içtim, bardağı yalayarak sıyırmamak için kendimi zor tuttum.

Yoga pratiğimi de gittiğim ülkelerde farklı hocaların derslerine girerek devam ettirmeye çalışıyorum. Amerika’daki stüdyolarda hoşuma giden ısıtılmış odalarda Vinyasa dersleri veriliyor, böylece 1 saatlik derste bile vücut ısınıp fazlaca açılıyor. Core Power Yoga Chicago’da birçok şubesi bulunan bir stüdyo ve kayıt olup bir hafta tüm derslere ücretsiz gidebiliyorsunuz. Seyahat edenler için harika fırsat!

Bean bile başlı başına Chicago’ya gitmek için bir neden. Gerçekten iyi bir şehir nasıl olmalı – iyi restoranlar, binalar, parklar, yaşam alanları, ulaşım araçları, sanat, mimari, müzik, caz ve artisanal kokteyl barları – görmek için bu yaz bir Amerika seyahati planınız varsa Chicago’yu mutlaka listeye ekleyin.

Deniz Orbay.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir