Kurumsal Hayatı Bırakmak
7 Mart 2019 2019-03-07 17:23Kurumsal Hayatı Bırakmak
Kurumsal Hayatı Bırakmak
Kurumsal hayatı bırakmak, kendi işini kurmak, kendin için emek harcamak hepimizin hayali. İşte kurumsal hayatı bırakarak tam zamanlı yoga eğitmenliği yapmaya başlamamın hikayesi.
Öncelikle benim çok güzel bir kurumsal hayatım oldu, ne istediğimi pek bilmiyordum ama ne istemediğimi hep bildim. Ve bu beni bir şekilde deneye, yanıla istediklerime yönlendirdi. Önüme iki yol açıldı ve bırakmayı seçtim.
Kurumsala hazırlık
Ne olmak isteyerek hayata başladım hiçbir fikrim yok. İçimden gelen hep yaratıcı olabileceğim, kendimi ifade edebileceğim bir meslek sahibi olmaktı.
İç mimar, tasarımcı falan gibi birşeyler olurum diye düşünüyorum. Buna rağmen Üniversite’de İktisat okurken buldum kendimi ve tabii ki hiç sevmedim.
Mezun olduktan sonra kısa bir süre Redbull’da çalıştım, ilk pazarlama eğitimimi orada aldım ve çok sevdim. New Beatle ile ürün dağıtan kızlardandım, o zamanki adı ile Wings Team üyesi.
Dolce Vita: Italya Maceram
Üniversite’den sonra Italya’ya gittim moda tasarımı okudum, onu da sevdim mi pek emin değilim ama Italya’yı çok sevdiğimi söyleyebilirim.
Bol şarap içtim, aşık oldum, o kadar çok yedim ki 6 ayda 6 kilo aldım, trenle her yeri gezdim… Dolce Vita Master’ı yaptım kısacası! Hayat nasıl yaşanmalı anladığım ve kendimi bulduğum 1,5 sene oldu. Sonra da hep hayatımda oldu Italya.
Devil Wears Prada: İlk iş deneyimim
Türkiye’ye geldim, hemen İstanbul’a taşındım. Madem moda okudum diyerek moda sektöründen giriş yaptım. Demsa’da Dolce & Gabbana’nın Asistan Marka Müdürü olarak işe başladım ve bu deneyimim 9 ay sürdü.
Çok havalı duran bu ünvanımla günün yarısında askılara kıyafet astım, excele barkod girdim ve maaşımın yarısı ile aldığım D&G topuklu ayakkabılarımı giyip, dolmuşa binerek mağzaları kontrole gittim.
‘Devil Wears Prada’ kitabındaki hikayelerden bazılarını birebir yaşadım. İki direktörün ego kavgaları arasında ezilen ekip içerisinden, bunlara iki gömlek, bir ceket için hiç değmediğini düşünerek hemen ayrıldım. Burada pek birşey öğrenmedim ama bolca alışveriş yaptım. 🙂
Being A Marketing Genius: Pazarlama gurusu olma yolundaki adımlarım
Pazarlama yapmaya devam edeyim dedim ama hangi sektörde ve ne yapacağım? ‘Being A Marketing Genius’ adlı bir eğitime başladım ve pazarlama gurusu olma yolunda ilk adımımı attım.
Bayıldım, çok heveslendim, beslendim ve sunumunu çok beğendiğim bir konuşmacıya gidip dedim ki ‘Ben sizin sunumunuzda olan işler gibi işler yapmak istiyorum, beni yönlendirir misiniz?’. Meğersem konuştuğum kişi eğitimi düzenleyen şirketin de sahibi olan ajans başkanıymış. ‘Pazartesi iş görüşmesine gel, bakalım.’ dedi.
Burada 2,5 sene çalıştım. Hala en yakınlarım olan canım arkadaşlarım Nagehan, Deniz ve Beste ile burada tanıştım. Ofisimiz Nişantaşı Camii’nin tam karşısındaydı, günün yarısı House Café’de takılıyor, sunum hazırlıyorduk ve neredeyse her akşam çıkıyorduk. Dünyanın pek umurumuzda olmadığı ve çok eğlendiğimiz zamanlardı.
Bir gün geldi ‘Ben burada ne yapıyorum?’ dedim, o gün ayrılmaya karar verdim. Burada her sektörden bir sürü insanla tanıştım, çalıştım ve artık ne yapmak istediğimi biliyordum; hızlı tüketim mallarında, pazarlama departmanında bir iş.
Live In Italian: Italya yaşam tarzımı sürdürmeye devam
Sonraki 5 senemi Aktaes’de geçirdim. Aktaes premium yiyecek – içecek ürünleri getiren, küçük ölçekli bir şirket. 3 sene S.Pellegrino’nun Marka Müdürü’ydüm, sonra tüm içecek kategorisinin başına geçtim.
Hep İtalyanlarla, Fransızlarla çalıştım. Bolca seyahat ettim; sık sık Italya’ya gittim, Toscana’daki fabrikanın yanında, Medici Ailesi’ne ait yazlık evde kaldım, toplantı ve eğitimlere katıldım. Bir sürü şef ve somelye ile tanıştım, eğitimler aldım ve Türkiye’de ağırladım. Sayısız festivale katıldım, etkinliğe sponsor oldum. 25 – 30 arası gayet mutlu olduğum, beslendiğim, öğrendiğim ve eğlendiğim bir hayatım vardı.
Yine çok güzel arkadaşlıklarım oldu, bir kısmı gitti, bir kısmı kaldı. Kalanlardan Nur ve Burçin iyi ki hayatımda var olan insanlardan. Çok eğlendiğimiz zamanlar oldu ve hep keyifle çalıştım.
Patronlarımı çok sevdim, bana çok şey öğrettiler. Hep insan gibi davrandılar; dinlediler, anladılar, destek oldular. Çok kez içimden geçirmişimdir onlar olmasa Türkiye’de nerede çalışırdım acaba diye.
Burada büyüdüm, çok şey öğrendim ve çok güzel bir çevrem oldu. Sene 2015, 30 yaşıma geldim, hayatımı sorguluyorum, ‘Doğru yerde miyim? İstediğim şeyi mi yapıyorum?’ gibi çokça sorum var aklımda. Artık gelişemediğimi, kendimi tekrar ettiğimi hissettiğim gün ‘Hayallerimi gerçekleştireceğim!’ diyerek ayrıldım.
Hayaller Juice Bar ve Kalifornia, gerçekler kurumsal hayata geri dönüş ve çöküş
Bu yaz öncelikle bolca gezdim, Juice Bar açmak için çabaladım ve en sonunda tekrar bir şirkete girip çalışmaya başladım.
Tam hayalim ne ondan emin değilim ama hayatımı dolu dolu yaşamak istiyorum işte. Maraton koştum, Yoga Eğitmenlik Eğitimine başladım ve işten ayrıldım. Eğitmen olmak istiyor muyum ondan yine emin değilim, sadece yogayı seviyorum ve daha çok öğrenmek istiyorum.
İşten ayrılınca her zamanki gibi Kalifornia’da aldım soluğu, sonra yaz boyu Kaş, Kabak, Datça filan bolca gezdim. Skydiving yaptım, kamp yapmaya ve tek başıma seyahat etmeye başladım, dalış eğitimi aldım.
Bu arada Juice Bar açmayı hayal ettiğimi düşündüm. Projelendirdim, çabaladım biraz ama pek sonuç vermedi. Öyle bir birikimim de yoktu zaten. Yaz sonu bir iki danışmanlık işi aldım ama yetmedi. Param bitti, tekrar iş aradım ve Sanset Gıda’da işe başladım.
L’era Fresca dondurmalarının Marka Müdür’ü oldum. Maaşım ve çalışma koşullarım gayet iyiydi, hatta bu zamana kadarki en iyisiydi ama ben çok mutsuzdum. Burayı ne ben benimseyebildim, ne burası beni benimseyebildi. 🙂 3.000 kişilik şirkette 2 kişi vardı kalben gördüğüm ve konuşabildiğim; Dönem ve Sinan. Gerçek dostum oldular, kısa zamanda çok şey paylaştık, sonra benimle beraber şirket değiştirdiler zaten.
Yine ben bir yolunu buldum, güzel zaman geçirdim. Burada o kadar işim yoktu ki kendimi tekrar rahatça yogaya verebildim, Yoga Vakfı’nda ders vermeye, Cihangir Yoga’da staj dersleri vermeye başladım, şirket İstinye Cihangir Yoga’ya çok yakında hemen her gün yogaya gittim ve hatta L’era Fresca ile yoga festivallerine sponsor oldum! Onun da bir yolunu buldum.
Burası da 9 ay sürdü. Eski patronlarımdan şirketin satış ve pazarlamasının başına geçmek için güzel bir teklif aldım. Sevdiğim şirket, sevdiğim insanlar, bana öğretecek ve beni geliştirecek bir pozisyon diye düşünerek istediğim paketi de alınca geçtim hemen.
‘Direktör Oldum’
Çok istenilen direktör pozisyonuna ulaşmış oldum. Direktör denilince insanların gerçekten bakışının, duruşunun değiştiğini bizzat gördüm. Sonrası hiç hayal ettiğim gibi olmadı.
Arkadaşım olan insanların çoğu benden nefret eder hale geldi. Sabahtan akşama dert dinledim, bazı günler dert dinlemekten beynim yanıyordu resmen. Hem düzen yaratmam gerekiyordu, bir yandan da herkes mutlu ve memnun olsun istiyordum, bir yandan da direktör kalıbını doldurabilmek adına kıyafetimdi, makyajımdı ayrı bir çaba gösteriyordum. Sadece ciddiye alınayım diye! Çok çalıştım ama ne yaptıysam olmadı. Tükendim ve lanet olsun dedim. Giden gitti, kalan kaldı. Neredeyse herkes gitti!
Sonra Dönem’i ikna ettim ilk o geldi, sonra Sinan. Onlar olmasaydı ne yapardım bilemiyorum. Bu dönem çok çalıştım, zorlandım ve yıprandım. Bu arada ders vermek bir yanda dursun yoga bile yapamaz hale geldim. Akşam dokuzdan önce pek çıkamıyordum. Yine çok seyahat ediyordum, çok sık yurtdışına gidiyordum. Trieste’de illy’nin ana merkezinde baristalık eğitimleri, Campari’nin ofisinde alplere bakarak senelik lansman plan toplantıları gibi dışarıdan harika görünen deneyimler yaşıyordum ama artık yük gibi geliyordu hepsi. Nefes alacak halim yoktu.
Birbuçuk sene sonunda biraz düzene soktuğumu sandım işleri, normale dönebilirdim. Stüdyoda yarım bıraktığım asistanlığıma başladım, yeni açılan bir stüdyodan ders aldım, özel dersler çıktı ve bir anda 3-4 akşamım doldu.
Tam bu esnada ben herşeyi yoluna koydum ve dengeledim sanarken en büyük desteğim Dönem geldi ve eşinin şirketinden güzel bir teklif aldıklarını, Hollanda’ya taşınacaklarını söyledi. Yıkıldım! Hem gerçeği her zaman en açık şekilde konuşabilen nadir dostlarımdan birinin, hem de iş yükümü eşit derecede paylaştığım iş arkadaşımın uzaklara gidecek olması beni çok etkiledi. Aradan bir hafta geçti, ‘Tamam, abartıyorum, zor olacak ama bunu da atlatacağım.’ dedim. Sonraki hafta Ahen geldi, önemli bir pozisyonda, bana destek olan diğer bir arkadaşım. ‘Ben Efes’ten güzel bir teklif aldım, ay sonu ayrılıyorum.’ dedi. Artık dayanamayıp onunla konuşurken ağladım. O gün farkına vardım ki benim bu pozisyonda artık önceliğim hep bu şirket olmalıydı, herşey her an değişebilir ve benim hep hazırlıklı, dayanıklı ve özverili olmam gerekliydi.
Artık evren bana daha ne mesaj göndersindi! İki yol vardı önümde; ya ’10 senemi verdim buraya kadar geldim, kariyerim, işim benim önceliğim, bir yandan da vakit buldukça yoga yapıyorum aralarda ders veriyorum’ diyecektim ya da tüm bu özverimi, tutukumu ve zamanımı yogayı daha da çok öğrenmek ve öğretmek için harcayacaktım. İlk senaryoda mutsuz olmam garanti ama risksiz, diğeri riskli ama mutlu olabilme umudum var. Yine işler düşündüğüm gibi gitmeyebilirdi ancak denememek daha büyük riskti. Sonuçta daha önce bu şirketten ayrılırken tekrar direktör olarak döneceğimi kim bilebilirdi ki?
Kalbinin sesini dinle
Buraya kadar hep kalbimin sesini dinleyerek gelmiş olduğumu hatırlayıp kalbimden geçeni yapmaya karar verdim ve bir hafta sonrasında ayrılacağımı açıkladım.
Vazgeçmek, yarı yolda bırakmak zor evet ama ne zaman bırakacağını bilmek çok önemli. Ben iyi olmazsam hiçbirşeyi iyi yapamayacaktım ve ben iyi değildim orada artık. Geleceğimi bu işte görmüyordum ve artık bana hizmet etmiyordu.
Düzenli maaşımdan, arabamdan ve birçok şeyden daha vazgeçerek ayrıldım. O günden beri henüz bir sene bile olmadı. Bazı aylar zorlansam, rahatça seyahat etmek, düşünmeden para harcayabilmek gibi birçok şeyden vazgeçmiş olsam ve ara sıra gelecek ile ilgili korkular yaşasam da hiç pişman değilim.
Sonuç olarak diyeceğim şudur ki yeter ki kendinize alan açın ve kalbinizin sesini dinleyin, o sizi eninde sonunda olmanız gereken yere ulaştıracak. Bazen yol daha uzun sürüyor, yanlış yerlere sapabiliyor veya yolunuzu kaybedebiliyorsunuz ama inanın hepsi size birşeyler katıyor ve eğer kalbinizi dinlemeyi başarırsanız sonunda herşey yoluna giriyor.
Şuanda benim yolculuğum devam ediyor, oldu tamam diyemiyorum. Hiçbir zaman da diyemeyeceğim çünkü hayatın gerçeği bu; hep bir akış var. Sadece şuan olduğum yerde mutluyum ve benim için en büyük başarı hayatta mutlu olmak. Direktör falan olmak değil. Zamanımı, enerjimi yeniden sevdiğim, yapmaktan mutlu olduğum birşeye verebiliyorum ve kalpten paylaşabiliyorum.
Son olarak sorun kurumsal hayatta değil egolarımızın esiri olan ve o kurumsal dünyayı yaratan bizlerde. Biz değişmedikçe kurumsal dünyayı bırakmak bir fark yaratmayacak.
Kalbinizin açmanız ve sesini duyabilmeniz ümidiyle.
Sevgiler,
Deniz Orbay.