Münih deyince akla Oktoberfest ve litrelik biralar gelse de şehrin sundukları sadece biradan çok daha fazla. Bavyera kenti Münih, temiz sokakları, yüksek sanat sanayii, doğal yaşam alanları Akdeniz tarzı sokak kafeleri ile birçok Avrupa başkentiyle yarışacak ihtişama ve güzelliğe sahip ve güçlü bir kültürel lezzet barındırıyor.

Almanya maceram bugüne kadar birkaç Berlin seyahatinden ibaretti, Berlin’de takılmayı severim ama aynı zamanda yorucu, depresif, soğuk ve karanlık geliyor. Münih’e giderken ise burayı hiç bu kadar seveceğimi düşünmemiştim.

Münih Almanya’nın güneydoğusundaki Bavyera eyaletinde yer alıyor. Almanya’nın en büyük üçüncü şehri olmasına rağmen her yere rahatlıkla yürüyebiliyorsunuz.

The Flushing Meadows, modern sanatçılardan esinlenerek benzersiz iç mekanlara sahip, farklı dekore edilmiş stüdyolara sahip kalmaya değer bir tasarım oteli.

Isartoplatz yakınında lokasyonu harika bir Airbnb’de kaldık ancak hayalim tasarım oteli Glockenbach’daki The Flushing Meadows’da konaklamaktı. Odalarının tasarımı, mobilyaları, tüm ayrıntıları ve teras barı harika. Burada kalmasanız da mutlaka bir kokteyl içmeye barına uğrayın ve burada kalmadığınıza pişman olun. Sanırım anladınız 🙂

Önceliğimiz tabii ki tam bir ‘Bavarya’ deneyimi yaşamaktı. Bu nedenle iki akşam da ‘Bavaryan’ yemeği yiyebileceğimiz yerleri tercih ettik.

‘Nasıl oluyor Bavarya yemeği?’ derseniz; devasa porsiyonlarda et, patates ve biradan oluşuyor ve ekmek yerine pretzel geliyor. Miğdem üçüncü akşam bu kadar et ve patatesi kaldıramadı ve salata yedim. Salatada bile patates vardı ancak söylemeliyim ki hayatımda yediğim en iyi salatalardan biriydi. Sosu muhteşem, coleslaw gibiydi. Zum Augustiner ve Schneider Brauhaus München ikisini de tavsiye ederim. Schneider’in birası ayrı bir güzeldi.

Açık hava yemek pazarı Victuals Market günün her saati birşeyler atıştırmak, taze malzemeler ile kendinize ziyafet hazırlamak ve farklı tatlar denemek için doğru adres.

Seyahat ederken gittiğim şehrin bir yemek pazarına uğramam şart. Ertesi güne Victuals Market’da Pretzel ve cappuccino ile başladık. Sonra sabah olmasına aldırmadan birer sosisli de götürdük. Burası Münih’in şehir merkezinde bulunan taze ürünler, peynir, mezeler, tatlılar, ekmekler, bal, taze preslenmiş meyve suları, Bavyera spesiyaliteleri, baharatlar, çiçekler ve daha fazlasını bulabileceğini renkli, keyifli ve lezzetli, 140’tan fazla tezgah ve dükkan barındıran bir açıkhava pazarı. Yaz aylarında Münih’teyseniz buradan piknik malzemelerinizi alıp ziyafet çekebilirsiniz. Güzel bir kahve, kahvaltı veya öğle yemeği için Isartorplatz yakınındaki Vits’i de öneririm. İçeriye girdiğinizde taze kavrulmuş kahve kokusu sizi karşılıyor, öğle yemeği için de farklı, az ama öz kase yemekleri var.

Maxvorstadt; hipster mekanlar, vejetaryen kafeler, küçük restoranlar, alternatif barlar, cool müzeler, tasarım butikler, genç bir kalabalık – kesinlikle Münih’teki en havalı semtlerden biri.

İkinci gün gözümüzü Maxvorstadt’da açtık. Burası Münih’te en sevdiğim mahalle, yani birgün Münih’te yaşarsam burada yaşardım. Sağlıklı bir öğün yemek isterseniz bu bölgeye uğrayın. LAX Eatery’nin kahvaltısı, Daddy Long Legs’in earth bowl’u Super Danke’nin organik içecekleri, smoothie ve chia pudding’i sağlıklı seçimler için harika seçenekler. Ayrıca bu yine bölgede birçok müze bulunuyor, Pazarları girişleri 1 Euro. Pazar gidecekseniz ama tüm dükkanlar kapalı.

Englischer Garten Isar Nehri’nin yanında içerisinde 78km’lik koşu ve bisiklet parkuru bulunan ve sörf (wtf!) yapılabilen dünyadaki en büyük şehir parklarından biri.

Münih’te yaşasaydım haftasonları beni burada bulurdunuz:) Karlar altındaki parkın girişindeki ‘Glüchwien’cı (sıcak şarap) ilk durak noktamızdı tabii. Ateşin etrafında karlar altında bir ve sıcak şarap keyfini her köşede yapabiliyorsunuz Münih’te. Nehirde yazın suni dalga ile sörf yapılıyormuş, yani yazın burası baya bir plaj, hatta sörfçülerle beraber okyanus kenarı kıvamındaymış. Kuzey Avrupa’nın orta yerinde şehir içerisinde bir parkta sörf yapılması beni kalbimden vurdu.

Gece hayatına gelince, tabii burada bir Berlin gece hayatı ortamı yok ancak güzel kokteyl barlar keşfettik. Gerçekten iyi bir kokteyl içmek istiyorsanız ilk tercih Shumman’s. Masalar için rezervasyon gerekiyor ama bence uzun barında takılıp kokteyllerin yapılışını izlemek de çok keyifli. Hotel Lux’un giriş katındaki barının da hem ambiyansı, hem de dekorasyonu çok keyifli ve ilginç.

Nazi mimarisinin ilk anıtsal yapısı, şimdi modern sanat müzesi olarak ziyaret edilebilen Haus der Kunst (Alman Sanat Evi) içinde yer alan, duvarlarında boydan boya altın rengi dünya haritası bulunan Die Goldene Bar da görülmesi ve kokteyl denenmesi gereken barlardan.

Kısacası; Münih ‘Oktoberfest’ten çok daha fazlası. Dönerken ‘Ben burada yaşarım’ diye düşündüm. Bugünlerdeki bakış açım bu sanırım. Yaz aylarında tekrar ziyaret etmek ve nehirde sörf yapmak için Münih’i listeme ekledim.

Prost.

Deniz Orbay.

Münih yakınlarında:

Dünyanı en eski ve hala işleyen bira fabrikası Weihenstephaner.

Weihenstephan tepesindeki asırlık demleme geleneğine göre demlenen tam gövdeli çok sevdiğim buğday birasını burada, yerinde içmek lazımdı. Rehberli fabrika turları Pazartesi, Salı ve Çarşamaba günleri olduğundan gidemedik maalesef. Bir gününüzü ayırmanız lazım

Disneyland Paris ve Honkong’da bulunan Uyuyan Güzel Şatosu’nun modeli olan, Avrupa’daki saray ve şatolar içerisinde en çok ziyaretçi alan ve telaffuzu en zor Neuschwanstein.

Utangaç Kral Ludwig II’nin kamu yaşamından inzivaya çekilmek için inşa ettiği masalsı şato. Her yıl 1.4 milyon kişi “peri masalı kralının kalesini” ziyaret ediyor. Münih’ten iki saat süren bir yolculuk ile Alp’lerin eteğinde, harika manzaralara sahip olan Hohenschwangau kentine varıyorsunuz. Şato ziyareti ile beraber yine bir tam gün ayırmak gerekiyor.