Blog

Udaya Live Festivali

Yoga

Udaya Live Festivali

Udaya Live Festivali sade, samimi ve lüks. Küçük bir festival ve büyük bir buluşma.

Udaya Live festivali  Bulgaristan’da, Sofya’dan 60km uzaklıkta yer alan, dağlarla çevrili, 4,500 kişilik Pravets şehrinde bulunan lüks bir golf otelinde gerçekleşiyor. Festivalin gerçekleştiği otel RIU göl kenarında, dağlar arasında herşey dahil lüks bir golf oteli.

Göl manzaralı, rahat ve klimalı bir oda, tüm gün açık bir SPA, sağlıklı ve taze yemekler ve meyvelerle dolu, neredeyse tüm gün servis veren açık büfe, her derste sonra taze meyve-sebze suyu ikramı, sabah yataktan kalkıp iki dakika içerisinde derste olma lüksü… Festivalden ziyade büyük ve lüks bir inziva kampı. 

Bu sene Nisan ayında gönüllü çalışan olarak katıldığım Bali Spirit Fest ile sezonu açtıktan sonra bir festivale daha gitmeye pek niyetim ve halim yoktu ancak Yoga Zero’nun daveti üzerine biletimi aldım, valizi topladım ve Sofya’ya doğru yola çıktım.

14 Ağustos Çarşamba sabah ilk uçak ile Sofya’ya yolculuğumuz başlıyor. Gözde’nin 4. Kez festivale gidişi olduğundan tüm yol boyunca bana festival ve ekiple ilgili tüm bilgileri aktarıyor.

Festivali düzenleyen adam Amerikalı bir yapımcı, Bulgaristan’ın çok daha uygun maliyetli olması nedeniyle büyük bir film stüdyosunu buraya taşıyor. Aynı zamanda yoga hocalarında da videolar çekiyorlar. (Udaya Live üzerinden üye olup pratik yapabiliyorsunuz.) Zaman içerisinde ‘Madem buraya bu kadar hoca getiriyor ve videolarını çekiyoruz, neden bir yoga festivali düzenlemeyelim?’ düşüncesi ile başlıyor herşey.

Havaalanına vardığımızda bizi ekipten biri karşılıyor, otel transferi dahil indiğimizden itibaren herşey organize edilmiş.

Otele vardığımızda resepsiyon önünde kurulu karşılama masasından bileklik ve hediyelerle dolu çantalarımızı alıyor ve odamıza çıkıyoruz. Şansımıza ilk gün hava çok güzel ve güneşli, kapalı havuzun önündeki güneşlenme alanında yayılarak, kitap okuyup kestirerek akşam başlayacak festival için güç topluyoruz.

Her festivale gittiğimde ilk gün çok heyecanlanıyorum, hiçbirşeyi kaçırmak istemiyorum. Bu nedenle mutlaka gitmek istediklerimi işaretliyorum, kalanını biraz akışına ve hislerime bırakıyorum.

Festival Punnu Singh Wasu ile Meditasyon, Sienna Sherman ile Işıltılı Çakra Akışı ve Jaya Lakshmi & Ananda’nın konseri ile bomba gibi başlıyor. Biz biraz hareket, müzik ve meditasyon ile seyahatin yorgunluğunu atarken sahnelerin kurulumu devam ediyor.

Punnu Singh Wasu

Festivalde 4 sahne (stüdyo) var; göl üzerine kurulan Su (en sevdiğim), tam otel binasının karşısında bulunan Toprak, yine göl kenarında harika bir manzaraya sahip Hava ve ateşli, gürültülü ve yoğun dersler için otelin balo salonu olan Ateş. İlk akşam yemekte programı açıp girmek istediğimiz dersleri işaretliyoruz.

Her gün program 7:00’de Punnu’nun meditasyonu ile başlıyor. (Ben maalesef bir gün bile gidemedim, biraz sabahları uyanmakta zorlandım, kendimi zorlamadım.) Tüm gün her sahnede 30 dk ara ile dersler ve atölyeler gerçekleşiyor. Asana (yoga pozları) çalışmalarını içeren yoga dersleri yanında ses şifası, meditasyon, somatic nefes, dans ve müzik perfromansları ile dolu dolu program ve sahneler.

İlk iki gün 08:00’de Stacy Matulis ile Somatik Nefes çalışması yaparak güne başlıyorum. Bu çalışmayı sanırım 4 veya 5. yapışım, hep festivallerde denedim. Farklı uygulamalar yaptım (karşılıklı oturup birinin gözlerinin içine bakarak) ancak genelde yattığın yerde ağızdan 2 nefes al; karına ve göğüse, ağızdan 1 nefes ver şeklinde oluyor. İlk 7 dakika gerçekten zolranıyorsun, beden tepki veriyor kasılıyor ve eğer devam edersen nefes alış verişlerin kendi ritminde kendiliğinden devam ediyor ve bir yolculuk başlıyor. Bu çalışma epifiz besinden DMT hormonunun salgılanmasını sağlıyor, herkes farklı bir deneyim yaşıyor ancak etkisi oldukça güçlü ve derin. Tabii bu çalışmadan sonra insan koşa koşa başka bir derse daha gitmek değil de biraz kendini dinlemek, yanlız kalmak, durmak düşünmek ve sindirmek istiyor. Yine de tabii ki hiçbirşey kaçırmak istemediğimizden tüm gün bir dersten diğerine koşarak geçiyor.

Ders araları 30dk olduğundan pek yemek yenecek vakit kalmıyor ama neyse ki her desrten sonra bibirinden güzel meyve-sebze suları ikram ediliyor. Üç dersten sonra neyse ki Punnu ile Ses Şifası var matlarımızı serip uzanıyor ve titreşimlerin bizi ele geçirmesine izin veriyoruz.

Üçüncü gün kendimize biraz izin veriyoruz, güne dünya tatlısı Jang-Ho Kim ile Qi Gong ve üzerine güzel bir kahvaltı yaparak huzur dolu başlıyoruz. Bir gün öncesi Dans Eden Güvercinler (Dancing Pigeons) dersine girip bayıldığım Adam Husler’ın çevrilmeler ile dolu Twist and Twist Again’e kadar yayılıyor ve rahatlıyoruz.

Akşam yemeğine kadar birkaç saat boşluk bulduğumuzda hemen spa’ya atıyoruz kendimizi ve üzerine de ufak bir şekerleme. Akşam yemekleri günün ve derslerin değerlendirmesi, yeni insanlarla tanışma, bol muhabbetle geçiyor.

Festivallerin en sevdiğim yanı eğitmenler kadar büyük bir de müzisyen ekibi olması ve her deneyimi derinleştiren, farklılaştıran ve unutulmaz kılan performanslar olması.

Derslerdeki performanslar dışında her akşamüzeri Ateş ve Su sahnelerinde 16:00’da başlayan konserler serisi oluyor. İlk akşam Ateş sahnesinde dünyanın en tatlı sesine sahip Gina Sala’nın konserine gidiyoruz. Duyduyum en güzel seslerden biri gerçekten, o kadar yumuşak, tatlı ve sevgi dolu ki, bir gün sarılıp sesini hep duyabilirim dedim kendisine.

Her akşam 20:00 – 22:00 arası Su sahnesindeki konsere mutlaka gidiyoruz, ilk akşam herkeste biraz yorgunluk var. İkinci ve üçüncü akşam sahne coşuyor. Ikinci akşam The Other Deepak sahne alıyor, mantralardan Michael Jackson’a geçişler, viyolin çalıyor, arada arkasına atıp gitara geçiyor. ve su üzerinde yüzen sahne resmen sallanıyor! Festivallerde izlediğim en iyi performanslardan biri. Hoparlörleri tutan 4 görevli var. 🙂 Üçüncü akşam is Dave Stringer sahnede, Garmmy adayı olmuş bir mantra rock müzisyeni. Hoparlörler ve sahne sallanmaya devam ediyor. Dans etmemek zaten mümkün değil sahnenin hareketlerine bırakıyoruz kendimizi.

Konserlerden sonra otelin diskosunda (gerçekten tam bir disko) dj performansı oluyor. Ben bir akşam inebildim diskoya, çok sevdiğim yoga dünyasında ünlü DJ’lerden Sol Rising’in performansı olan akşam. Pek kapalı alan insanı olmadığımdan bayılmadım.

Pazar sabah festival sona eriyor, sahneler toplanıyor, herkes kahvaltıda vedalarını ediyor. Biz de kahvaltı sonrası gölün etrafında bir tur yürüyor ve çıkış işlemlerimizi yapıyoruz. Ne iyi ettik de geldik! Ben de artık Udaya Ailesi’nin bir halkası olarak birçok anı, hikaye ve yeni kurulan bağlarla ayrılıyorum.

Beni davet eden Yoga Zero’ya ve festivalin unutulmaz anılarla geçmesini sağlayan arkadaşım Gözde Uysal’a çok teşekkürler. 

Bir sonraki festival macerası için takipte kalın. Bu sene için seçtiğim festivallerin listesine bakmak isterseniz burada.

Deniz Orbay.

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir